Sami Arslan, Osmanlı’da Bilginin Dolaşımı: Bilgiyi İstinsahla Çoğaltmak (İznik Medresesi – Süleymaniye Medreseleri Dönemi), İstanbul: Ketebe, 2020.
324 sayfa.
Teşekkür
Kitabı yayınlanmasının hemen akabinde edinerek koleksiyonuna katan ve araştırmacıların kullanımına sunan Şikago Üniversitesi Regenstein Kütüphanesi’ne müteşekkirim.
Giriş
Dr. Sami Arslan’ın geçtiğimiz yılın sonunda çıkan kitabı, benzer bir başlıkla Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde 2019’da tamamlanan doktora tezine dayanmaktadır. Yazar hâlihazırda aynı üniversitede öğretim üyesi olup Yazma Eserler Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin de müdürlüğünü yapmaktadır.
Kitap, ilim ve kitap tarihi sahalarının şimdiye kadar ihmal edilegelmiş bir vechesi olan istinsah olgusu ve müstensihlerin ürettikleri yazma nüshalar üzerindeki izlerine odaklanmakta, bu konunun Osmanlı safhasına dair hâlihazırdaki en zengin içeriği derli toplu bir şekilde sunmaktadır. Kitap tarihinin alt sahalarından biri addedilebilecek yazma eser çalışmaları, İslamî literatürde gitgide daha fazla önce çıkmakta. Yakın zamanda Konrad Hirschler’in Memlük dönemi ve bölgesi özelinde bu alana dair yayınladığı kitaplar buna örnektir. Ayrıca Kahire’de kâin Mahmûdiyye Kütüphanesi üzerine bir doktora projesi Şikago Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri bölümünde devam etmektedir. Osmanlı söz konusu olduğunda Meredith Ross Quinn’in 2016’da tamamladığı doktora tezi de zikredilebilir. Tabi ki bunlar dışında kitap ve makale ölçeğinde İslam dünyasında kitap ve yazma eser tarihi konusuna odaklanan muhtelif yayınlar yapılmıştır (burada incelenen kitabın kaynakçasına bakılabilir) ve hâlen sürmektedir (mesela bakınız).
Bu okuma notunda kitabı şekil ve içerik bakımından tanıttıktan sonra gerek içerik gerekse editöryal yönlerden dikkatimi çeken ve daha iyi olabilecek hususlara değineceğim.
Şekil ve İçerik
Kitap 324 sayfadan oluşmakta. İhsan Fazlıoğlu’nun takdiminin ardından bir önsözle kitap sunulmaktadır. Konunun temel terimleri ve sorunları, çalışmanın maksadı, sınırları ve yöntemi 25 sayfalık bir giriş bölümünde aktarılmaktadır (“Kitap Nedir, Nüsha Kimdir?”). Kitabın ilk bölümü (“İstinsah Kayıtları: Tanım, İşlev,” 68 sy.) kronoloji konusunda esnek davranarak istinsah vakıasını enine boyuna işlemektedir. Bu kısım yazma eserlerin elle çoğaltıldığı döneme ve bu kopyalama hâdisesine istinsah kayıtları aracılığıyla adeta pencere açmakta ve yazmalar üzerinde çalışacak herkesin vâkıf olması gereken bu vâkıayı somut örneklerle okuyucuya sunmaktadır.
İkinci bölüm “İstinsah Kayıtlarının Yapısal Analizi” başlığıyla yazarın muhteşem bir titizlikle topladığı veriyi tasnif ve tetkik etmektedir. Müstensihlerin elinden çıkmış kayıtlarda yer alan başlıca unsurları tespit eden Arslan, burada 1331-1557 yılları arası Osmanlı coğrafyasında üretilmiş yazmalar içinde istinsah kaydı içerenlere odaklanmaktadır (İlgili sayılar ve tarama yöntemleri giriş bölümünde mevcuttur). Burası kitabın en uzun bölümüdür (150 sy.). Anekdotların ve somut örneklerin yoğunluğu zaman zaman ana temanın takibini zorlaştırmakla beraber, bu durum konunun tabiatı gereğidir. Müellifin yapısal analizi herhalde ancak bu denli zengin materyal ile gerekçelendirilebilirdi.
Nihayet son bölüm (“Tarih Yazımının Sessiz Şahitleri: Molla Lütfi’nin Müstensihleri”) bize bir “case study” sunmakta. Arslan 45 sayfada, istinsah faaliyeti ve müstensih tercihlerinin meşhur Molla Lütfî hâdisesine yansımasını ele almakta. Burada da okuyucu son derece zengin bir içerik buluyor. Bilhassa Saʿdî Çelebi’nin elinden çıkmış kayıtlar benim için dikkat çekici oldu. Sonuç kısmı (4 sy.) gayet muhtasar ve müfit. Kitabın sonuna geldiğimde (ki sürükleyicilik bakımından birkaç uzun celsede tamamlamak zor olmadı) onlarca müstensihin bir yazma eserin sonuna geldikleri ve tarihe izlerini bıraktıkları o anlara şahitlik etmiş, isimlerini ve bilebildiğimiz kadarıyla hikâyelerini duyarak onlarla hemhâl olmuş gibiydim.
Kitabın dili ve üslubu doktora tezlerinde rastlayabildiğimiz kuruluk ve monotonluktan uzak. İçeriğin belkemiğini oluşturan örnekler elbette buna yardımcı olmuş. Ayrıca konunun mikro-tarihle dirsek teması, yine kitabın daha fazla ilgi çekici olmasını sağlamış.
Kitap nasıl daha verimli ve okuyucu-dostu olabilirdi?
Öncelikle içeriğe dair birkaç mülahazam olacak. Müellif büyük miktarda veri kullanmakta. Bu verilerin toplanması ve düzenlenmesi yıllar almış olsa gerek. Böyle olunca pek çok yerde veri görselleştirmesi yapılabilirdi ve vakıaya farklı cihetlerden bakılabilirdi. Bazı listeler dışında verilerin görselleştirilmesi yapılmamış; belki gelecek çalışmalara ertelenmiş. Mesela istinsah kayıtlarının içerdikleri unsurlar, bu unsurlarda kullanılan kalıp ve lafızlar sıklık ölçeğinde grafiklere dökülebilirdi. Coğrafi bilgi sistemleri kullanılarak belli miktarda yazma örnekleminin (veya işlenen verinin tamamının) istinsah edildiği yer ve bugün saklandığı kütüphanenin konumu haritada gösterilerek uzun süreçteki yazma eser hareketliliği izlenebilirdi. Hâsılı dijital araçlarla elimizdeki eserin zaten gayet yüksek değeri daha da yukarı taşınabilirdi.
Görsellerle alakalı bir diğer husus yazmalardan herhangi bir fotoğrafın kitapta yer almaması. Görebildiğim kadarıyla renkli veya kuşe kâğıt gerektirmeksizin çeşitli fotoğraflar kitaplarda basılabilmekte. Dolayısıyla -incelenen tüm istinsah kayıtlarının suretlerinin kitaba konması imkânsız olacağı için- en azından bazı örneklerin -hatta bir okuyucu gözüyle bol sayıda örneğin- kitapta yer alması önemli bir avantaj olabilirdi.
Dikkat çeken bir husus kitabın editoryal bakımdan hak ettiği hizmeti göremememiş olması. Elbette bunun sorumlusu -bence- yayınevi. İmlâya dair sıkça rastlanan sorunlar okurun gözüne çarpmakta. Dahası bazı kelimelerin içinde tek bir harfin italik yazıldığına neredeyse her sayfada rastlıyoruz. Bunun neden ve nasıl olabildiğine ve bir anlam içerip içermediğine dair bir fikrim yok. Öte yandan istinsah kayıtlarından yapılan alıntılar bazen Arapça harflerle dipnotta verilirken çoğunlukla transkripsiyon harfleriyle dipnot veya metin içinde verilmiş. Bu hususta bütünlükü bir yöntem izlenebilirdi.
Nihayet araştırmacılar için olmazsa olmaz bir unsur: indeks. Dikkatle hazırlanacak kişi, eser, mekân ve kütüphane indeksleri elimizdeki eseri tam anlamıyla başucu kaynağı hâline getirebilirdi. Bir araştırmacının yüzlerce isim arasında aradığını bulması şu durumda çok zor (ancak kitaba temel teşkil eden doktora tezi içerisinde elektronik ortamda arama yapılarak ilgili bölüm -eğer aynıyla mevcutsa- kitapta daha kolay bulunabilir). Aynı konuyla irtibatlı, kitapta birden fazla bahsedilen nüsha ve müstensihlere yapılan her bir atıfta diğer atıflara dipnotta işaret edilebilirdi (cross-reference). Tabi ki kapsamlı bir indeks buna duyulan ihtiyacı azaltacaktır.
Umarım bu okur gözlemleri, bilhassa editöryal hususlar, kitabın gelecek baskılarına katkı yapabilir.