Taha Abdurrahman’ın el-ʿAmelü’d-Dînî ve Tecdîdü’l-ʿAkl kitabının Türkçe çevirisi Dini Amel ve ve Aklın Yenilenmesi başlığıyla 2020 yılında mütercim olarak bana nisbetle yayınlandı. Aralık 2021’de Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nden Muhammet Ateş’in bu çeviriyi değerlendiren bir yazısı çıktı. Öncelikle Sayın Ateş’e kitabı titizlikle okuyup değerlendirdiği için teşekkürlerimi sunarım. Değerlendirme yazısının son kısmında şu paragrafın ardından çeviri kusurlarından örnekler verilmekte:
“Eserin tercümesi görmezden gelinemeyecek oranda ve keyfiyette çeviri kusurları içerir. Bu yüzden metnin aslında müellifin açıkça anlaşılan meramı Türkçe tercümede büyük oranda muğlak ve anlaşılmaz hâle gelmiştir. Bu yargıyı delillendirmek ve ilgili tercümenin kapsamlı bir tashihe tabi tutulması gerektiğini göstermek adına burada yalnızca ilk on sayfada yer alan bazı hatalı çeviri türlerine bir veya iki örnek verilecektir.”
Müteakiben zikredilen kusurların göz ardı edilemeyecek bir kısmı benim yayınevine gönderdiğim çeviride bulunmamaktadır. İlgili noktaların belli başlılarını burada dikkatlere sunmak isterim.
- 20’de “tahalluk” kelimesinin “dürüstlük” şeklinde çevirisi kesinlikle bana ait değildir. İlgili cümleye benim verdiğim çeviri aşağıdaki gibidir:
“Öyle ki oraya giren kişi bu sokulmadan biraz nasiplense bu vaziyet onu ahlâkî yüceliklerle vasıflanmaya, yahut onlarla ahlâklanmaya sevk eder.”
- 20’de muhil muhtasar olarak nitelendirilen cümle de (“Açıktır ki, bu uyanışa muhalefet edenler, karşılarında yetkin ve kendileriyle yüzleşebilen kişiler bulmadıkları için uyanışa musallat olabilmişlerdir.”) benim gönderdiğim çeviride aşağıdaki gibidir:
“Açıktır ki bu hususta işlenen kusur, uyanışı bir takım mecralara sürüklemiş; muhaliflerin karşılarında husumetlerini susturabilecek surette onlarla yüzleşebilen kişiler bulmaksızın uyanışa musallat olmalarına yol açmıştır.”
- Sayın Ateş matbu çevirinin yine 20. sayfasından şu cümleyi aktarmakta:
“Uyanışın bütünlüğü için, davranış durumlarına bakmakla ve imanın gerekliliklerini en üstün tarzda yerine getirmekle uğraşmak yerine, türlü türlü söylemlerle meşguliyetten ve dedikodu illetinin kuyruğuna kapılmaktan daha zararlı bir durum yoktur.”
Buradaki eleştiri gramer ve sözdizime yöneliktir. Benim çevirimdeki cümle bu bakımdan çok farklı değil. Ancak -eğer Ateş’in aktarımı doğruysa- benim cümlemde “dedikodu illeti” değil “dedikodu milleti” ifadesi geçtiğini not etmeliyim.
- Kelime, kavram ve terimlerin yanlış çevirisine verilen örneklerden aşağıdakiler de benim metnimde yer alan karşılıklardır:
et-tecribetü’l-hayye: canlı tecrübe (benim çevirimde “yeniden üretilen” ifadesi hiçbir şekilde geçmemektedir)
edille: deliller (benim çevirimde “rehber” kelimesi hiçbir yerde geçmemektedir)
alimtü yakinen = yakînen bildim ki
münâdil = mücadeleci
Sayın Ateş bunların sadece ilk 10 sayfadan alındığını, metnin devamında da benzer problemlerin olduğu ifade etmektedir. Kitap çıkmadan önce yayınlanacak metni görememiş olmama ilaveten, yayınlandıktan sonra matbu veya elektronik bir şekilde de kitaba muttali olabilmiş değilim. Bu bakımdan sadece değerlendirme yazısında geçen hususlara vâkıf olabildim. Dolayısıyla ne basımdan önce herhangi bir tashihte bulunma, ne de kaynağını ve kemmiyetini bilemediğim tasarrufları görebilme imkânım oldu. Sayın Ateş’in de ifade ettiği “ilgili tercümenin kapsamlı bir tashihe tabi tutulması gerektiği” düşüncesine katılıyorum. Bu noktada ilmî ve fikrî verimin öncelenmesi adına, çevirmen olarak çeviri eser sözleşmesinden kaynaklanan tüm haklarımdan da feragat etmeye hazır olduğumu belirtmek isterim. Metnin -hâlen tamamına dair bir fikrimin olmadığı- bu şeklinin bana aidiyetini askıya almama müsaade etmelerini kıymetli okuyuculardan istirham eder, benzer bir yaklaşımı benimseme konusundaki kararı elbette onlara bırakırım.